SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar

AHMED DAVUDOĞLU

298 - 300 NOLU HADİSLERİN ŞERHİ:

 

Bu hadisi İmam Buhari «Kitabü'I-Edeb» ve «Kitabü'I-cenaiz» de, Ebu Davud «Kitabü'l-Eyman ve'n-Nüzur» da, Tirmizi ile Nesaî aynî babda, İbni Mace «Kitabti'I-Kettarat» da tahriç etmişlerdir.

 

İmam Müslim'in İshak'lardan dinlediği rivayet de«... Şu'be'den o da Eyyub 'dan o da Ebu Kılabe 'den, o da Sabit b. Dahhak el-Ensari'den, dedikten sonra isnadı değiştirerek: «Sevri'den, oda Halid el-Hazza'dan, o da Ebu Kılabe'den, o da Sabi t'ten naklen rivayet etmiştir.» demesi, kendinin ve diğer muhaddislerin adeti hilafına cereyan etmiş; ve söz biraz uzamıştır. Adeti iktizası isnadı evvela Ebu Kılabeye kadar zikredecek, sonra ikinci tarikin ravilerini sıralayacak ve sırası gelince Sabit b. Dahhak (Radiyallahu anh) \ orada zikredecekti. Birinci tarikde onu zikretmeye lüzum yoktu. Bunun sebebi şudur: Birinci rivayette Şu'be Hz. Sabitin nesebini yanı Ensarî olduğunu zikretmiş; ikinci rivayette ise nesebi zikredilmeden sadece : Sabi b. Dahhak denilmiştir. İşte Hz. Sabit 'in nesebini göstermiş olmak için Müslim (Rahimehullah) onun ismini her iki tarikde ayrı ayrı zikretmiştir.

 

Hz. Sabit'in bahsettiği bey'at «Bey'atridvan» namile meşhurdur. Mezkur bey'at Mekke-i Mükrreme'ye sekiz mil mesafede bulunan Hudeybiye'de büyük bir ağacın altında olmuştur. Fahri kainat (Sallailahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz «umre» denilen küçük haccı eda etmek için (1400) kişilik bir kafile ile Mekke-i   Mükerreme'ye gidiyordu. Fakat Kureyş kafirleri Mekke'ye girmesine mani' oldukları için Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Osman'ı Kureyş nezdine gönderdi ise de onun da öldürüldüğü söylentileri geliyordu. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlarla harbe hazırlandı. Ashab-ı kiram Ölünceye kadar harb edeceklerine cenk meydanından kaçmayacaklarına bey'at ettiler; söz verdiler. Neticede müslümanlarla Mekke müşrikleri arasında bir sulh muahedesi imzalandı. Bu muahede İslam tarihinde «Hudeybiye Müşahhası» namıyla meşhurdur.

 

Hadis-i Şerif de geçen «millet» sözünden murad: dindir. Çünkü Örf en millet sözünden: Allah Teala'nın, Nebileri vasıtası ile kullarına meşru' kıldığı şey kasdedilir. Ancak mecazen batıl dinlerede ıtlak edilerek: «Küfür bir millettir- denilir; ve: «Küfür dinlerinin hepsi bir yoldur» ma'nası kasdedilir. Millet kelimesi örfen hak dine mahsus olduğu için bazı kelam uleması ehl-i sünnetin mezhebini naklederken: «milliler şöyle demiştir...» ifadesini kullanırlar.

 

İslamdan başka bir din namına yalandan yemin etmek: «hırıstîyanlık hakkı için bu işi ben yapmadım.» yahud: «Bu işi yaparsam yahudî olayım.» gibi sözlerle olur. Buradaki yalanın dine de yemin edilen fi'le de aid olması muhtemeldir. Dine aid olduğu takdirde ma'na: «kendisile yemin ettiği dini ta'zim hususunda yalancı olduğu halde İslamdan başka bir dinle yemin ederse...» demek olur. Yemin edilen fi'le aid olursa: «yalandan ben yapmadım derse» ma'nasına gelir.

 

Ancak burada haklı olarak şöyle bir i'tiraz varid olabilir. İslam'dan başka bir din namına yemin ettikten sonra yeminin sahih veya yalan­dan olmasının bir farkı yoktur. Hadisde yalancı olarak diye kayıdlan-ması bir kaydvukuıdir; yanı ekseriyetle böyle yeminler yalan yere yapıldığı içindir. Bu i'tirazın cevabı şudur: doğru yeminin çirkinliği nisbeten daha hafiftir. Yalan yeminde ise bu çirkinliğe bir de haram olan yalan eklenmektedir. Hakikatta zemm, kasdî olarak batıl bir dîni ta'zîm için onunla yemin etmeye müteveccihtir. Buradaki (Kasdî) tabiri yalan hakkında cumhuru ulemanın kavline delildir. Zîra onlara göre yalan: Kasdî olsun olmasın vakıa uymayan haberdir. Eğer yalan olmak için kasıd şart olsaydı burada onu zikretmezdi.

 

Kurtubî diyor ki: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in «kasden» ta'birile îslamiyete mugayir olan o dine ta'zim i'tikad eden kimseyi murad etmiş olması muhtemeldir. Bu takdirde o adam hakikaten kafir olur. Lafız da zahirî ma'nası ile kalır.

 

«O kimse dediği gibidir.» yanı onun hakkında verilecek hüküm söylediği söze göre olur. Hadisin zahirine bakılırsa: «şu işi yaparsam yahudi ve ya hıristiyan olayım» diyen kimsenin mücerred bu sözü söylemekle küfrüne hükmetmek lazım gelirse de küfrün yeminden döndükten sonra lazım gelmesi de ihtimal dahilindedir. Çünkü Hz. Büreyde'nin merfu' olarak rivayet ettiği bir hadisde şöyle buyurulmuştur: «Her kim: ben İslamiyetten beriyim derse (bakılır) eğer bunu yalan olarak söyledi ise; o kimse dediği gibidir. Ama doğru söyledi ise; bir daha İslama salim olarak dönmez.» Binaenaleyh en doğru hareket tafsilata gitmektir. Eğer bu adam söylediği dinî ta'zim kasdile zikrederse kafir olur. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in «Her kim Allah'dan başkası adına yemin ederse muhakkak küfretmiştir.»

 

hadisi de bu manaya hamledilmiştir. Mezkur hadisi Hakim rivayet etmiş ve: «şeyhaynin şartları üzere sahihtir.» demiştir.

 

Şayed ta'likın hakikatini kasdetmişse bakılır; eğer küfürle mevsuf olmaya murad etmişse bu sözle kafir olur. Zira küfrü istemek küfürdür. Söylediğinden uzak olmayı murad etmişse kafir olmaz.

 

Acaba böyle bir sözü söylemek haram mıdır değil midir? Bu mesele hakkında Kastalanî: «Meşhur olan kavle göre tenzîhen mekruhtur, Mendub olarak keiime-i şehadet getirmeli yanı: « Allah 'dan başka ilah yoktur; Muhammed Resulullah 'dır demeli; Allah'a istiğfar etmeli ve yemini mün'akid olmamalıdır.» diyor.

 

«O kimse dediği gibidir» sözünden tehdîd ve mubaleğa kasdedilmiş de olabilir. Bu takdirde o kimseye kafir hükmü verilmiş değil, dinleri namına yemin ettiği kimselerin azabı gibi bir azabı hak ettğine işaret buyurulmuştur. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in: İbnî Battal: «O kimse dediği gibidir.» yanî yalancıdır; kafir değildir. Bu sözle İslamdan çıkıp yemin ettiği dine girmez. Çünkü bu adam i'tikad ettiği şeyi söylemedi. Binaenaleyh kafir değil yalancı olması icabeder. Bu hadisde yalan yere yemin etmiş olması şart kılındığına göre şayed biri çıkar da İslamdan başka bir dîn namına doğruya yemin etmenin mubah olacağını zannederse kendisine mesele senin vehmettiğin gibi değildir diye cevap verilir. Çünkü Allah 'dan başkası namına yemin etmekten   Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mutlak, surette nehyetmiştir. Şu halde bu babda yalan söyleyenle doğru söyleyen müsavidir.» demiştir.

 

Kirmanı ise : «O kimse dediği gibidir» ifadesi; o İslamdan başka bir dindedir demektir. Zira bir şeyle yemin etmek onu ta'zimdir, demiş. Sonra: «Anlaşılan bu söz bir te'kiddir.» sözünü ilave etmiştir.

 

İbnî'l-Cevzî şöyle demektedir: «Yemin eden kimse ancak kendince büyük olan bir şeye yemin eder. Küfür dinlerinden birine ta'zîm i'tikadında bulunan bir kimse kafirlere benzedi demektir.» İbni'l-Cevzi'nin bu sözü üzerine Aynî: «hakikaten küfretmiştir; benzemek ondan aşağıdır.» diyor.

 

«Bir kimsenin malik olmadığı bir şeyi nezretmesi mu'teber değildir.» Mesela: «şu işim şöyle olursa filanın kölesi azad olsun yahud karısı boş olsun» dese bir şey lazım gelmez. Yalnız İbnî Ebî Leyla bir zamanlar bu suretle nezreredilen köle azadının zengin için cevazına kaail olmuşsa da sonra bu sözünden dönmüştür. Ancak böyle bir şeyi mülk'e ta'lik eder de mesela: «filan köleye malik olursam azad olsun» derse mesele ihtilaflıdır. İmam Şafiî'ye göre şart umumî olsun hususî olsun bir şey lazım gelmez. Ebu Hanife'ye göre her iki surette de ta'lik sahihtir. İmam Malik'e göre şart umumi olursa mesela: «her hangi bir kadınla evlenirsem boş olsun» derse ta'lik sahihtir. Evlendiği takdirde kadın boş olur. Fakat: «filan kadınla evlenirsem...» diyerek şartı hususiîeştirirse bu hususta Malik'den İki rivayet vardır, meşhur rivayete göre ta'lik sahih olur. Diğer rivayete göre Şafîî ile beraberdir.

 

Hadis-i Şerif İmam Şafii'nin delilidir.

 

«Mu'min'e lanet etmek onu öldürmek gibidir.» Buradaki teşbih günah hususundadır. Bazıları: «haram olması hususundadır.» demişlerdir. Teşbihin vechi şudur: mü'min'i öldürmek onu nasıl tasarruftan kat' ederse lanet etmek de rahmetten kat' eder. Bazıları: «mu'min'i öldürmek nasıl müslümanların sayısını azaltırsa la'net etmek de onu mu'minler arasından çıkarmak ve binnetice sayılarını azaltmaktır.» demişlerdir. La'net etmek: «Allah la'net etsin, Allanın la'netinde ol.» gibi sözlerle olur. İbni Arafe : «bu gibi sözler te'dib maksadı ile söylenirse hadisin şümulüne girmez.» dermiş.

 

«Her kim malını çok göstermek için yalan yere bir şey iddia ederse Allah onu daha ziyade azaltmaktan başka bîr şey yapmaz.» Bu cümle bazı esas nüshalarda: «malı büyük ve çok görünsün diye» şeklinde rivayet edilmiştir. Yani mana i'tibariyle iki rivayet arasında fark yoktur.

 

Kaadî Iyaz diyor ki: «Bu ifade, insanın kendinde olmayan bir şeyi. varmış gibi gösterme hususunda her iddiaya amm ve şamildir. Malı yokken kendini zengin göstermek, soyunu büyük tanıtmak, alim değilken alim görünmek gibi.

 

Böylesinin da'vasında onanmayacağını Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bildirmiştir. Bil'akis maksadının nakîzile mukabele görürde malın bereketi olmaz; soyunun alçak olduğu, kendisinin cahilliği meydana çıkarak rezîl olur.»

 

Hadisin bu cümlesi dünya umuruna aid de olsa riyadan sakınmayı amirdir.

 

Yemin-i sabra gelince: Sabr, habsetmek, mecbur etmek ve cür'etkar olmak ma'nalanna gelir. Yemin bu üç ma'nanın her biriyle tavsif oluna bilir. Zira yemin, sahibini eda için hapseder. Hakim icabında cebren yemin ettirir. Bazı kimseler yemin etmek cür'etinde bulunurlar. Nevevî yemin-i sabrı: Yemin eden kimsenin hakim huzurunda vermeye mecbur olduğu yemindir» diye ta'rif eder.

 

Cümlede şartın cevabı zikredilmediğine göre bu cümle ondan önceki şart cümlesi üzerine ma'tuf olabilir. Bu takdirde ma'na: sabran yemin edenin de Allah ancak malını azaltır demek olur. Maamafih cevabın hazfedilmiş olması da muhtemeldir. Ve ma'na şöyle olur: «Sabran yemin eden kimse Allah'a, onun hısımına uğramış olarak kavuşur.» Nitekim bu ma'nada bir hadis de vardır.